EkonomiFutbolGündemMagazinSon DakikaTransfer

Tuğrul Akşar: Türk futbolunun problemi alt yapı değil, üst yapı!

Bali Balayı Turları

Süper Lig’in borcunun 14 milyar TL olduğunu söyleyen futbol ekonomisti Tuğrul Akşar, yaratılacak yeni finansal ürünlerle krizin çözülmesi önerisini getirdi. Akşar, Süper Lig yapısının şirketleşmesi gerektiğini anlatırken, “Yıllık sadece 500 milyon dolar yayın geliri var. Kol kırılır yen içinde kalır mantığı ile bu iş olmaz” dedi.

Ülkede yaşanan ekonomik krizin yanı sıra spor kulüplerimiz de mali açıdan oldukça kötü olduğu son yıllarda futbol kulüpleri bonservisiyle futbolcu almakta bile zorlanır hale geldi. Futbol ekonomisti Tuğrul Akşar futbolun en büyük hastalığı olan ekonomik durumu sozcu.com.tr’ye değerlendirdi.

“Türk futbolunun problemi alt yapı değil, üst yapı”

Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği’nin (TKYD) 2010 yılında, Türk futbol endüstrisinde uluslararası yönetim standartlarının sağlanmasına katkıda bulunmak amacıyla başlattığı bir projeyle oluşturulan Kurumsal Yönetim ve Futbol Endüstrisi Çalışma Grubu’nda da yer alan, 2011 yılında Meclis Komisyonu’na “Türk Futbol Kulüplerinin Finansal Yeniden Yapılanması ve Yönetişimsel Sorunlarına Çözüm Önerileri” konusunda rapor hazırlayan, futbolun iktisadi, mali, hukuksal ve yönetsel kısımlarına ilişkin yayınlandığı beş adet kitabının yanı sıra 300’ün üzerinde makalesi olan futbol ekonomisti Tuğrul Akşar, Türk futbolunun içinde bulunduğu ekonomik yapıyı sozcu.com.tr’ye değerlendirdi.

Futbol kulüplerimiz borç batağında diyebiliriz. 4 büyük kulüpten yola çıkarak futbol kulüplerinin mali yapılarını ve Süper Lig’i değerlendirebilir misiniz?

Dört büyük kulüp için maalesef şu anda deniz bitmiş vaziyette. Futbol kulüplerimizin mevcut gelirleri giderlerini karşılamakta yetersiz kalıyor. Ama buna karşılık sabit giderleri yani oyuncularına ödedikleri ücretler, primler, bunların dışında stat giderleri, üçüncü kişilere olan borçlar, yapması gereken operasyonel faaliyetler için harcamaları gereken kaynaklar… Bütün bunları topladığınız zaman gider olarak gelirlerinin çok çok üzerinde. Aradaki açığı da banka kredisi kullanarak, borçlanarak karşılamaya çalışıyorlar. Ancak banka kredilerindeki faiz oranlarının yüksekliği aynı zamanda kurlardaki yukarı yönlü artış da kulüplerin banka borçlarını durduk yerde artırıyor.

“Geçmişten gelen büyük zararlar var”

Sadece 4 büyük kulüp örneğinden yola çıkacak olursak, 4 kulübün toplam gelirleri yaklaşık 1 milyar 970 milyon civarında. Buna karşılık bu kulüplerin toplam borçları ise yaklaşık 6 milyar liraya ulaşıyor. Neredeyse gelirlerinin üç katına yakın bir banka borcu var. Ama esas önemli olan şey bu kulüplerin geçmişten gelen ciddi zararları var.

Yani bu zararların finansmanı da kulüplerin bütün kârlılığını alıp götürüyor. Kulüplerin geçmiş yıllardan gelen birikimli zararlarının toplamı da 3 milyar 937 milyon lira. Yani yaklaşık 4 milyar lira. Demek ki kulüplerin gelirlerinin iki katı kadar da geçmiş yıllardan gelen zararları var. Bu birikimli zararlar doğal olarak öz kaynaklarını eritiyor. Bu nedenle dört kulübün öz kaynak açığı da yaklaşık 3 milyar lira. Yani toplam gelirlerinden yüzde 50 daha fazla öz kaynak açığı var.

“Süper Lig’in borcu toplam 14 Milyar TL”

Yani toplam borçları, futbolculara, bankalara, üçüncü kişilere olan yükümlülüklerini, ileride ödeyeceği orta uzun ve kısa vadedeki yükümlülüklerini topladığınız zaman da karşımıza 10 milyar lira gibi bir toplam borç çıkıyor. Bu da neredeyse gelirlerinin 5 katına yaklaşıyor. Dolayısı ile baktığımız zaman gelirler çok küçük.

Ama buna karşılık giderler ve finansal yapıdaki olumsuzluklar, başta zararlar, öz kaynak açıkları ciddi ölçüde arayı açmış durumda. O nedenle olay sadece gelir ve gider dengesizliği değil. Finansal yetersizlik ve finansal dengesizlik maalesef bu kulüplerde bir yaşam biçimi haline geldiği için bu durum sürdürülemez. Kendi iç dinamikleriyle içinde bulundukları bu durumdan çıkma şansları yok. Bu dört büyük kulüp için böyle.

NationalTurk Haber

18 kulüp için konuştuğumuz zaman ise Süper Lig’in toplam borcu 14 milyar liraya çıkmış vaziyette. 14 milyar liraya yaklaşan borca karşılık en son ekolig raporunda da yayınlandı, kulüplerin toplam gelirleri 3.2 milyar lira, ben 3.5 milyar lira diyorum. Nereden baksanız gelirlerin yaklaşık dört katına yakın bir borçlanma var. Aynı zamanda Süper Lig’in toplam zararı ise yaklaşık 3.2 milyar lira. Yani kulüplerin bir senelik gelirini, bu zararları alıp götürüyor.

“İçinde bulunduğumuz mali yapı sürdürülemez”

Şimdi böyle bir ligde, böyle bir lig yapılanmasında Avrupalı devlerle rekabet edebilmek çok mümkün değil. O nedenle Türk futbolu Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi’nde sportif anlamda rekabette geride kalıyor, başarısız oluyor. Benim öngörüm bu olumsuzluklar devam ettiği sürece, önümüzdeki beş, altı yıllık süre içerisinde Türk futbol takımları daha da dip yapacak. O nedenle UEFA sıralamasında da, milli takımlar bazında, FIFA sıralamasında da daha geriye geleceğiz.

Yani dolayısı ile içinde bulunduğumuz mali yapı sürdürülemez, düzenli bir ekonomik gelirimiz yok. Baktığımız zaman Süper Lig’in geçen sene itibariyle ortalama seyirci sayısı 14 bin olmuş. Dört büyüklerin ortalamasını çıkardığınız zaman seyirci sayısı ortalama 4 bine düşüyor. Ortalamayı artıran 4 büyük kulüp. Toplam gelirlere baktığınızda, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray’ı çıkardığınız zaman kulüplerin toplam gelirinin yüzde 85’i sadece Spor Toto’nun vermiş olduğu sponsorluk ve naklen yayın gelirlerinden oluşuyor.

Yani kendi dinamikleri ile gelir yaratmakta zorlanan, kendi dinamikleri ile içerisinde bulunduğu finansal zorlukları aşma yeteneğini yitirmiş, dışarıdan desteğe ihtiyacı olan, o nedenle borçlanmasını kendi imkanları ile sürdüremeyen bir lig ile karşı karşıyayız. Bu da dönüyor sportif performans olarak sizi olumsuz etkiliyor.

“Kendi olanaklarıyla bu durumdan çıkma şansları…”

Peki bu durumdan çıkmanın yolu nedir? Ne yapılırsa bu olumsuzluklar giderilebilir?

Buradan çıkış yolu yok. Ben hep şunu söylüyorum; sadece günü kurtarmaya yönelik çözüm önerileri ile hareket ediyoruz. UEFA’nın sıkıştırması var. Diyor ki x kulüp için, ‘önümüzdeki sene 10 milyon euronun üzerinde zarar edersen ben seni organizasyonuma almam’. O kulübün zaten bir milyar liranın üzerinde birikmiş zararı var. Dolayısı ile sadece o günü kurtarırsınız. Gelecek yıllarda ne yapacaksınız? Bu yılı 10 milyon euro zararın altında bağladınız diyelim. Gelecek yıl ve ondan sonraki yıllarda ne yapacaksınız? Maalesef kendi içerisinde bulundukları olanaklarla bu durumdan çıkma şansları yok.

“Varlık Havuzu oluşturulabilir”

Peki ne yapılabilir? Öncelikle şunu yapmamız lazım. Futbol kulüplerinin borçlarının mutlaka orta ve uzun vadeye yayılması, finans maliyetlerinin düşürülmesi lazım. Bunun için mutlaka, belki futbol federasyonunun önderliğinde bir varlık havuzu oluşturulabilir. Bu varlık havuzunda toplanan paralar ve bunun içerisine yine naklen yayın gelirleri de eklenerek buradan bir takım teminatlar gösterilmek suretiyle bankalardan veya yurt dışından veya buna bağlı finansal bir ürün yaratılabilir. Yaratılan bu finansal ürün aracılığıyla daha uzun vadeli, daha düşük maliyetli kredilerle en azından bir soluklanma fırsatı verilebilir. Bu finansal yönden yapılacak olanlar.

“Maç günü gelirleri düşük”

İkincisi maalesef statlarda doluluk oranımız çok düşük. Statlarda maç günü gelirlerimiz düşük. Mesela dört kulübün ortalama maç günü geliri 347 milyon TL. Çok düşük. Yani toplam gelirlerinin içerisindeki payına baktığımızda yüzde 20’lerin altına düşüyor. Bu seyircinin çok fazla maçlara gitmediğini gösteriyor. Yine sponsorluk ve ticari gelir yaratma konusunda sıkıntılarımız var. Ticari gelirler dört kulüpte 830 milyon lira. İçinde bulunduğumuz ekonomik olumsuzluklar ve konjonktürel sıkıntılar nedeniyle zaten yeni sponsor bulamazsınız. Çünkü bu dönemde sponsorlar önce kendilerine finansal disiplin uygularlar.

O yüzden sponsorluk gelirleri de çok düşük. Şampiyonlar Ligi vs. gelirleri zaten oraya giderseniz var. Naklen yayın gelirlerine bakarsak da 4 kulüp 570 milyon lira naklen yayın geliri elde etmiş. Yani topladığınız zaman, bu dört büyük kulübün toplam geliri 1 milyar 960 milyon lira. 3 buçuk milyar liralık gelirin yüzde 56’sını zaten dört kulüp oluşturuyor. Yani fonların büyük bir kısmı bu kulüplere gidiyor.

“Bir üst kurul gerek”

Yönetimsel yönden bakıldığında mutlaka kurumsal yönetim ve yönetişimin bu kulüplerde egemen örgüt modeli haline getirilmesi lazım. Yani bu kulüpler eğer yönetilebilir, denetlenebilir, şeffaf olabilirse, paydaşlarına karşı sorumlu olabilirse ve hesap verilebilir olursa, transparan bir yapısı varsa bunlar zaten daha doğru ve düzgün yönetilir. Baktığımız zaman bunlar finansal yönden, ekonomik yönden ve yönetimsel yönden yapılabilecek olanlar.

Ama esas önemli olan aslında futbol kulüplerinin mali ve ekonomik yönden gelişimini takip edebilecek, yönlendirebilecek bir üst kurul olması lazım. Belki buna biz futbol üst kurulu diyebiliriz. Yani bankacılıktaki BDDK gibi Futbol Üst Denetleme Kurulu da olabilir. Ki bu sayede kulüplerin finansal yapıları da sıkı denetlenir. Finansal kontratlara, ekonomik kontratlara bakılır. Borçlanmalarına bir takım tavanlar getirilebilir. Burada tabi yetenekli, yeterli, liyakatlı kişilerin olması lazım.

Bütün bunların yapılabilmesinin ötesinde aynı zamanda organizasyon olarak da bu kadar büyük gelir elde eden kulüplerin artık dernek değil şirket statüsünde olması sağlanmalıdır.

“Süper Lig AŞ kurulmalı”

Yine Süper Lig AŞ’nin kurulması çok önemlidir. Yıllık sadece 500 milyon dolar yayın gelirlerinden bahsediyoruz. Bu kadar büyük gelirlerin olduğu yerler dernek statüsüyle yönetildiğinde ‘kol kırılır yen içinde kalır’ mantığı ile hareket ediliyor. Bu mantıkla hareket edildiğinde de başarısız olunduğu halde resmen yine haklanıyor, ibra ediliyor yönetimleri. Yönetimler ibra edildiğinde de bu olumsuzluklar ertesi yıllara devam ederek gidiyor.

“Parasal gelişim yönetimselin önüne geçti”

Esas problem şudur: Türk futbolunda parasal gelişim yönetimsel gelişimin çok üzerine çıktı. Ne demek istiyorum? Yani bugün Türk futbolu o kadar hızlı parasallaştı ki, bu hızlı parasallaşmayı sevk ve idare edecek, yönetebilecek yetkinlikte, yeterli nitelikte yöneticilerimiz olmadığı için biz yönetimsel gelişimde, bu parasal gelişimin hızını yakalayamadık.

Kulüplerin başında konvansiyonel hareket eden, eski klasik yöntemlerle kulüpleri yöneten, dünya futbolunu çok takip edemeyen, o nedenle de futbolun artık bir endüstri olduğu gerçeğini kavrayamayan yöneticiler var. O yüzden de futbol kulüplerinin kendi içinde de bu tür yapılanma ve değişikliklere ihtiyaç var.

Türk futbolunda bizim temel çelişkimiz parasal genişleme var ama sportif performans yok. Yani 2000 yılında yaklaşık 150 milyon euro geliri olan Türk futbolunun, bugün 700-800 milyon euro geliri var. Ama buna karşılık sportif performans olarak UEFA ve FIFA sıralamasında 2000 yılının gerisindeyiz. Demek ki sportif performans aşağı düşerken, parasal performans yukarı gitmiş. Türk futbolunun temel çelişkisi parasal gelir artarken sportif performans niye düşüyor? Bu parasal genişlemeyi ve büyümeyi yönetecek yetkinlikte bir sportif yönetim becerisine ulaşamadık.

“Tek firma ile bu ihaleler olmaz”

İddaa ihalesi iptal edildi. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? İddaa’dan kulüplere ödenen paylar sizce yeterli mi?

İddaa ihalesi iptal edildi. Bence de olması gereken buydu. Çünkü birden fazla firmanın bu tür ihalelere katılması gerekiyor. Spor Toto doğru yaptı. Zaten onlar iptal etmese Rakâbet Kurumu’ndan dönecekti. Tek firma ile bu büyüklükte ihaleler olmaz. Burada ki temel sorun şudur:

İddaa Türk futboluna çok önemli parasal destek sağlıyor bunu kabul etmek lazım. 2004 yılından itibaren var. 14 yıllık süreç içerisinde yaklaşık 58 milyar liralık ciro elde etmiş. Spor Genel Müdürlüğü’ne gidiyor para. İddaa sadece bu işi organize eden, organizatör İnteltek firmasının marka ismi. Bu firma bu işin organizasyonunu yapıyor. Parasal gelir vs. Spor Toto’ya gidiyor.

14 yılda 58 milyar liraya ulaşan bir ciro var ama bunun sadece yüzde 5.76’sı, yani 3.3 milyar lirası kulüplere gitmiş. Ben de diyorum ki bu işin ana aktörü futbol kulüpleri. Ve kendileri de açıklıyorlar. İddaa gelirlerinin yüzde 80’i futboldan geliyor. İddaa gelirlerinin yüzde 80’i futboldan geliyorsa ve bu kadar büyük ciro yapıyorsanız futbol kulüplerine aktarılan para az diyorum. Bunun daha fazla artırılması gerekir ki futbol kulüplerimiz zaten finansal olarak sıkıntı içerisinde. En azından belirli ölçülerde rahatlasınlar.

“Futblcu satımına dayalı gelir, sürdürülebilir değil”

Beşiktaş’ın iki sezon önce gerçekleştirdiği Çin seferi hakkında ne düşünüyorsunuz? Dünyanın büyük kulüplerinin de yaptığı bu tür girişimler ekonomik açıdan çıkış yolu olabilir mi?

Yapılması gereken ideal olan bu. Fakat oralara gidebilmeniz için popülaritenizin olması lazım. Bunu Manchester United, Real Madrid, Barcelona yapıyor. Bu kulüplerin sportif performanstan elde ettikleri çok ciddi bir popülariteleri var. Dünyanın her tarafında forma satıyorlar. Sizin bu işi yapabilmeniz için önce sportif performans popülaritenizin yüksek olması lazım. Yoksa oraya gitseniz kaç kişiye ne satacaksınız, ne gelir elde edeceksiniz? Yani çok zor. Keşke yapabilsek. Bunu beş büyük lig yapıyor. Bizim gibi, yani çevre ülkelerden bu işlerde başarılı olan kulüp yok. İki sene önce oraya bazı futbolcular satıldı, bir takım gelirler elde edildi. Ama bu sürdürülebilir bir şey değil. Yani futbolcu satımına dayalı bir gelir, sürdürülebilir bir gelir değil. Elinizde iyi futbolcu varsa satarsınız, o sene için gelir elde edersiniz. Sonraki izleyen yıllarda bu çok zor.

Yabancı yatırımcı kulüplere gelemez mi?

Bugün Türk futbolunun 14 milyar liralık borcu, yıllık 3 milyar liralık bir gelirle ödeyebilmesi çok mümkün değil. Yani futbol kulüpleri hiç para harcamasalar dört yılda bu borçlarını ödeyebilirler. Bu da mümkün olmayacağına göre demek ki kendi kaynaklarımız yetersiz. Dışarıdan kaynak bulmamız lazım. Ama dışarıdan kaynak bulduğun zaman bu adam senin nereni satın alacak? Kulüplerin hepsi dernek statüsünde. Borsada işlem gören kulüplerde altın hisse, yani sportif AŞ’lerde esas pay kulüplerde olduğu için, kulüpleri satın alamayacağınıza göre, borsada sadece mali yatırımcı olarak kalırsınız. O zaman da kulüp satın almaya gerek yok. Borsa İstanbul’a gider hisse satın alır.

Yani bize Premier Lig’de olduğu gibi yabancı yatırımcının gelebilmesi için ilk önce kulüplerin anonim şirket olması lazım ki dernek statüsünden kurtarılıp payları ve hissesi alınıp satılabilir olsun. Bu yapılamadığı için çok zor. Süper Lig’de, AŞ olan 8 tane kulüp var. Onlar satılabilir. Örneğin Başakşehir. Bunları satabilirsiniz. Sonuçta bir sahiplik var. Ama üç büyük kulübe baktığınız zaman burada tabana yaygın bir mülkiyet var. Esas sahip de taraftar, yani camia. Burada bir şey yapma şansınız yok. Zaten esas sorun da üç büyük kulübün finansal olumsuzlukları. Oralarda sorunu çözmezseniz geri kalan 15 kulübün tamamını satsanız da çok fazla bir parasal gelir elde edemezsiniz.

Menajerler ve futbol kulüpleri ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

En son Football Leaks’de ortaya çıktı ki menajerler kulüpleri soyuyor. Bu aslında yasal bir şey. Adam sözleşme imzalıyor, neyse komisyonunu alıyor. Burada hiç kimse sizi bu sözleşmeyi imzalamaya zorlamıyor. Ama şöyle bir durum var. Türk futbol kulüplerinin transfer etme yetkinlikleri gelişmediği için mecburen menajerler aracılığı ile veya yaşını doldurmuş, artık jübilesini yapmak üzere olan, burayı Katar öncesi son durak olarak gören oyuncuları getiriyorlar. O oyuncuları getirmek için bile yine araya menajerleri sokmak zorunda kalıyorsunuz. Gelmiyorlar yani. Çünkü çevre liglerde oynayan bir ligiz. Bunları da araya soktuğunuz zaman çok ciddi sözleşmeler oluyor.

En son Football Leaks de ortaya çıkan, ismini vermeyelim, bir kulübe transfer olan bir oyuncunun bedelinden çok daha fazlasının bir menajere para olarak ödendiğini görüyorsunuz. Kulüp de çıkıp herhangi bir açıklama yapmıyor. Dolayısı ile oralarda çok problem var. FIFA, özellikle bu transferlerdeki kayıt dışılığın önüne geçmek için transfer eşleştirme sistemi kurdu. Bunu kulüpler hala yapmıyorlar, bundan kaçınıyorlar. O nedenle menajerler istedikleri sözleşmeleri kulüplerin önüne dayatabiliyorlar. Zorda kalan kulüpler de mecburen bu menajerlerin oyuncağı olmak durumunda kalıyor. Tabi çok büyük menajerler var. Kazandıkları çok büyük paralar var. Ve bunlar vergisiz paralar. Süper Lig’de stopaj vergisi yüzde 15. O bile çalışmıyor. Yaratılan gelirlerle de, finansal giderleri ve olumsuzlukları nedeniyle kâr edemedikleri için vergi yükümlülüklerini yerine getiremiyorlar.

“Bizim kulüplerimiz her sene şampiyon olmak zorunda”

Almanya’da bir Borussia Dortmund örneği var. Parasızlıktan statlarını bile satmışlardı. Ancak devam eden yıllarda inanılmaz bir başarı yakaladılar. Bunu bizim kulüplerimiz yapamaz mı?

Bizim kulüplerimiz her sene şampiyon olmak zorunda. Altyapı demek futbol kulüplerinin orta ve uzun vadeli planlar yapması demek. Orta ve uzun vadeli planlar yapacaksınız, altyapıya kaynak aktaracaksınız, altyapıdan oyuncu yetiştireceksiniz… Bu bir süreçtir. Bizim kulüplerimiz pedal basmak zorundalar. Çünkü onlar durdukları anda düşerler. Borçlarını, zararlarını söyledim. Bu kulüpler sürekli şampiyon olmak zorunda. Şampiyon olmak zorunda olduklarını hissettikleri için de altyapıdan oyuncu çıkarmaya zamanları ve tahammülleri yok. Hep olmuş oyuncuyla, yaşlı oyuncuyla bir şekilde yollarına devam etmek zorundalar. Bu sürdürülebilir bir durum değil.

Dortmund çok uzun vadeli planlar yaptı. Jurgen Kloop 10 sene Dortmund’u çalıştırdı. Büyük takımlarımızdaki hocaların son çalışma sürelerine bak. 7-8 ayı bulmuyor. Nerede stratejik planlama? Nerede sürdürülebilir büyüme? Nerede kalıcı bir sportif performans? Dortmund 10 yıl Kloop ile devam etti. En iyi oyuncularını sattılar. Ama bugünkü Dortmund yine Bundesliga’nın en iyi ekiplerinden birisi ve çok ciddi para kazanıyorlar. Statlarını satmak zorunda kalan bir kulüp… Dortmund çok önemli bir örnek diye Futbol Yönetimi kitabımızda da biz bunları yazdık.

“Beş büyük ligde önemli takımlar korunuyor”

Bir de şunu unutmayalım. Finansal Fair Play adı altında, merkezi, büyük ligleri koruyan, kollayan bir uygulama var. Bu tamamen çevre liglerin, bizim gibi liglerin aleyhine çalışan bir uygulama. Başlangıçta Platini, futbolun uzun vadede rekabet gücünü artırabilmek, küçükleri koruyabilmek, daha dengeli rekabet yapabilmek gibi şövalye söylemlerle ortaya çıktı. Ancak görüldü ki bu iş böyle değil. Hala beş büyük ligde önemli takımlar korunup kollanıyor. Maalesef bizim gibi çevre liglerdeki kulüplerin önleri kesiliyor. O yüzden tam bu söylemin aksine, Şampiyonlar Ligi’nde 2018-2019 sezonundan itibaren gelir dağılımında önemli bir değişiklik yaşandı. Bizim gibi çevre ligler ve bu liglerin kulüplerine orta vadede olumsuz etki yapacak değişiklikler…

Avrupa futbol pastası 26 milyar euroya ulaşıyor. 5 büyük lig bunun yüzde 58’ini kendi aralarında paylaşıyor. Geri kalan yüzde 42’lik pastayı da 48 ülke paylaşıyor. Dolayısı ile lig başına yüzde 1 civarında bir pay düşüyor. O nedenle haksız rekabet var. Dengesiz rekabet var. Bu dengesiz rekabet Avrupa’da olduğu gibi ülkemizde de var. Ülkemizde de bütün kaynaklar üç büyük takıma tahsis edilmiş durumda. Ancak bunun karşılığında maalesef bir sportif performans yok.

“Türk futbolunun problemi alt yapı değil, üst yapı”

Ekonomik durum futbolun kalitesini düşürüyor yorumlarına katılıyor musunuz?

Futbolu satmanız için futbol kalitenizin ve reytinginiz yüksek olması lazım. Reyting de futbolun kalitesine bağlıdır. Reytinginiz yoksa hiç kimseye satamazsınız. Kendi içimizde kendi kendimize satarız. Bizim aslında futbolda altyapı problemimiz yok, üst yapı problemimiz var. Ne demek istiyorum? Türk futbolunun parası var. Bir şekilde para yaratılıyor. Ama biz bu parayı yönetemiyoruz. Yönetim bir üst yapı işidir. Bu parayı yönetebilecek, yönlendirebilecek, Türk futbolunu Avrupa’da ve dünyada finansal anlamda, ekonomik ve sportif anlamda hak ettiği yere getirecek yetkinlikte yöneticilerimiz yok. O yüzden Türk futbolunun altyapı değil üst yapı problemi var. Bizim spor tesislerimiz falan var. Ama kafa, altyapıya izin vermiyor. Sıkıntımız o bizim.

“Enflasyonun % 25 olduğu yerde..”

Taraftarların kulüplere maddi destek anlamında üzerine düşeni yaptıklarını düşünüyor musunuz?

Avrupa ile baktığımızda satın alma gücü ile kıyaslamak lazım. Bugün enflasyonun yüzde 25 olduğu, asgari ücretin 1600 lira olduğu bir yerde, özellikle de taraftar kitleye baktığın zaman, satın alma gücünün düşük olduğu bir yerde, maç günü gelirlerini veya koltuk başına gelirleri maksimize etmek çok kolay değil. Çok zor.

“Rekabette çok geride kaldığımızı göreceksiniz”

Kulüplerin ekonomik durumları göz önüne alındığında Türk futbolunun yakın geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu olumsuzluklar devam ettiği sürece Türk futbolunun sportif performans gücü daralır. Bu şu demek: Eğer borcunuz varsa, yükümlülüklerinizi yerine getirmekte zorlanıyorsanız transfer yapamazsınız. Transfer yapamadığınız için takımı büyütemezsiniz. Takımı büyütemediğiniz zaman Avrupalı devlerle rekabet etme şansınız yok. Sportif performans da sizi vurur. Küçülmeye gitmek zorundasınız. Beşiktaş da, Galatasaray da, Fenerbahçe de bugün ne ile boğuşuyorlar? Finansal olumsuzluklarla boğuşuyorlar.

Ne diyor UEFA? ‘Sen başa baş noktasını yakalayamadın, zararda verdiğin sözü tutamadın, futbolcu satacaksın’ diyor. Şimdi ‘futbolcu satacaksın’ demek ‘transfer yapmayacaksın’ demektir. Yapacaksan da o dar bütçe içerisinde hareket edeceksin. Zaten senin sportif performansla rekabetçi gücün iyice daralmış. Bir de böyle bir sınırlama gelince mali olumsuzluklar dönüyor senin sportif performansını olumsuz etkiliyor. Sportif performans olumsuz etkilenince de az para kazanıyorsun. Az para kazanınca da takıma daha az para harcıyorsun. Bu bir kısır döngü.

Halbuki bunun tersinin olması lazım. Sportif performans iyi olacak, sportif performansı paraya çevireceksin, daha fazla para kazanacaksın, kazandığını takıma yatıracaksın, takımın rekabet gücü artacak. Bizde bu tersine çalışıyor. O yüzden ben buna Türk futbolunun kısır döngüsü diyorum. Türk takımları Süper Lig’de, belki kendi içlerinde rekabet gücünü ve statülerini korurlar. Ama Avrupa’ya çıktığımız zaman rekabette çok geride kaldığımızı göreceksiniz.

Bir yanıt yazın

Bali Otelleri
Back to top button