Uzatmalarda kazandığımız İsviçre maçından hemen sonra, futbola özel yakınlığı olan bir gazeteci dostuma rastladım. İkinci devrede gelen beklenmedik zafere çok sevindiği yüzündeki gülümsemeden anlaşılıyordu.
Ama birden suratı asıldı:
“Fatih Terim gene yırttı desene!” dedi.
Aslında bu sözleriyle şu sıralar ülkemizde çok yaygın olan bir ruh halini dile getirmiş oluyordu. Bir yandan Milli takımın başarı kazanmasını isterken, bir yandan da Fatih Terim’in burnunun sürtülmesini istemek.
Sosyal psikolojide bu türden çelişkili duyguların yarattığı huzursuzluklarla ilgili pek çok kuram var. Bunların insanlara hayatı zehir edecek boyutlara ulaşabildiği biliniyor. En azından yaşananların tadını kaçırabiliyor.
Hem sigarayı seviyorsunuz, hem de kanserden ödünüz kopuyor. Hem zayıflamak istiyorsunuz, hem de hamur tatlılarına karşı direnciniz sıfır… Siz gerilmeyeceksiniz de kim gerilecek.
Ünlü gazeteci arkadaşım dahil, pek çoğumuz Türk milli futbol takımının Avrupa takımlarına karşı kazanacağı zaferlerin simgesel ve siyasal mesajları da olduğunu düşünüyor, yıllar süren itip kakılmanın acısını hiç olmazsa futbol sahalarında azaltılmasını yürekten istiyoruz.
Futbol sadece futboldan ibaret değildir derler ya, bu sefer gerçekten öyle. Portekiz maçından sonra bir takım Avrupa gazetelerinin ‘Bu Türkler mi Avrupalı’ diye yazdığını düşünecek olursak olaya böyle bakan yalnızca biz değiliz.
Gelin görün ki, özellikle aydınlar ve medya mensupları arasında Fatih Terim’e tahammül edemeyen pek çok insan var. Bunun başlıca nedeni ‘imparator’ Terim’in kendini beğenmiş tavırları, sivri lafları, bırakın küçük dağları, Himalayaları ben yarattım havaları…
İnsan geçmişinde bu kadar çok şey olan bir insanın yaşlandıkça yumuşayıp bilgeleşmesini, hayata daha bir bütün olarak bakabilmesini, bazı şeylere gülüp geçebilmesini bekliyor. Ancak, Terim’in son basın toplantısında basın mensuplarına söylediklerine bakınca imparator hazretlerinin bu kategoriye girmediği anlaşılıyor.
Kendilerini şişire şişire ilahlaştırmış olan medyaya hakaret etmek, modern ‘celebrity’ nankörlüğünün görünümlerinden biri.
Pop kültür dünyamızı yakından izleyenler başka örnekler de verebilirler.
Spor medyamızın sütten çıkmış ak kaşık olmadığını biliyorum ama, onları eleştirecek olan kişi o medyanın bir ürünü olan Fatih Terim mi olmalı sorusunu sormadan edemiyorum.
Çağımıza futbolu bu kadar popüler hale getiren nedenlerin başında, ‘kolay’ bir spor olması geliyor. Bu yüzden, her futbol seyircisi biraz futbol uzmanıdır, futbol üzerine ahkâm kesmek serbesttir. Kimseye senin bu konuda doktoran var mı diyemezsiniz.
İzninizle ben de fikrimi söyleyeyim:
Doğrusu ya, ben milli takımın son başarılarının Fatih Terim sayesinde mi, yoksa Fatih Terim’e rağmen mi olduğunu kestiremiyorum. Bana öyle geliyor ki, son zamanlarda ona yönelik eleştirilerin çoğunun haklı olduğu sonradan ortaya çıkıyor.
Portekiz maçında Türkiye’nin en büyük yıldızı olduğu anlaşılan Arda’yı niçin oynatmadı mesela? Bugün mumla aradığı Yıldıray’ı niçin takımdan kesti? Hamit’i ve Nihat’ı tüm uyarılara rağmen niçin hep yanlış yerlerde oynattı?
Takım kaptanlığını ve yönlendiriciliğini niçin bitik ve vukuatlı Emre’ye verdi?
Dikkat ettiniz mi, bizim takım, maçların sonlarında, Terim’in planını aşıp ‘Arş yiğitler vatan imdadına’ bölümünde iyi oynuyor!
Fatih Terim’in döneminde milli takımımız kritik maçlar aldı, ama hiçbir zaman Şenol Güneş dönemindeki güzel futbolu oynayamadı. Türk futbolunun doruk noktası onun yönetimindeyken İtalya’ya karşı oynadığımız özel maçtır. Sonrası aşağıya doğru inişitir.
Fatih Terim, Şenol Güneş’i harcayıp kendisine dönüş yolunu açanın da önceki gün tehdit ettiği medya olduğunu hiç düşünür mü acaba?
Elbette düşünmez. Çünkü o Fatih Terim’dir ve her şeye kadirdir!
Sayın Haluk Şahin’e ve Şahin’in yazılarını Futbolistan.net ile paylaşan Radikal Gazetesine teşekkür ederiz.