Galatasaray ile yollarını ayırdıktan sonra herhangi bir açıklamada bulunmayan A Milli Takım Teknik Direktörü Fatih Terim, basın toplantısı düzenledi. Terim, “Bana yaşatılanlardan dolayı hakkımı helal etmiyorum” dedi!..
A Milli Takım Teknik Direktörü Fatih Terim, Galatasaray’dan ayrıldıktan sonra ilk kez bireysel olarak basın toplantısı düzenledi Milliyet Gazetesi’nin haberine göre, Tarabya Oteli’nde basının karşısına çıkan Fatih Terim’in açıklamaları şöyle; Geldiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Ümit ederim toplantı sonrası karanlıkta bir şey kalmaz. Her şey herkesin anlayacağı şekilde ortaya çıkar.
Böylece güzel bir basın toplantısı gerçekleşmiş olur. Bu toplantıyı organize ederken artılarını eksilerini fazlasıyla tarttım. Buna karar vermek çok kolay olmadı. Çünkü genel olarak böyle bir temayülüm yok. Ele almamın sebeplerini birazdan anlatacağım. Doğal olarak ben Galatasaray’ı, Galatasaray’a zarar gelmesin diye ne kadar titiz davrandıysam, ben böyle davranırken bunların hiç değişmediğini gördüm.
Gördükçe daha fazla yaralandım. Çok kıymetli bir ailem var. Ben sevinen, üzülen, kızan, kırılan bir insanım. Aynen sizler gibi. Bugüne kadar suskunluğumu şikayet edip söylenmek, açıklama yapıp gündem değiştirmek için değil Galatasaray markasına zarar verirmiyim diye endişe ettim. Sistematik olarak sürdürülen itibarsızlaştırma devam ettiğini gördüm. Beni biraz daha rahatlatır diye konuşma ihtiyacı hissettim. Divan Kurulu’nda konuşma yapacaktım. Ancak bunu öne alma sebebim açık ve bariz. Sayın Aysal bir gazeteciyle yaptığı televizyon programı beni daha fazla beklememeye mecbur kaldı.
Kurumsallıkta bir karar alınır ve uygulanır ve biter. Ancak bizde öyle olmadı. Bittikten sonra herkes yoluna gider. Bu kararı meşru kılacak, bu kararın doğruluğunu kabul ettirecek, onlarca söylemde, serviste bulundu. Şimdi sizin aracılığınızla Galatasaraylılar’a sesleniyorum. Lütfen onlardan ricam, haklı-haksız, suçlu-suçsuz arayışına girmeyin. Beni bir kez olsun yüz yüze gelmeden bile tanıyanlar var. Egolarım pekçok insandan fazla olabilir. Değişmem demedim hiçbir zaman. Yaşamımı toplumsal ve ailevi değerler üzerine kurmuş biri olarak Galatasaray kültürünü özümsemiş birine Galatasaray değerlerine aykırı davrandı diyemezsiniz. Çünkü orada yüreğimin, Galatasaray’da yaşadıklarımın ağırlığı vardır.
Benim kefem ağır basar
40 yıllık Galatasaray’a hizmet etmiş biri olarak, Galatasaray yönetimini suçlayacak bir eylem içinde bulunmamayı öğrendim Galatasaray’da. İnsanların değerlerini ölçecek bir terazi olsa, benim kefem ağır basar. Bu kulübün bir divan üyesi olarak Galatasaray başarılı olmak için her şeyi yapmak değildir. Galatasaray Ali Sami Yen’dir, Metin Oktay’dır. Sayın Aysal’ın ifade ettiği gibi çok açık iletişim problemi yaşadık. Bunu reddetmedim. Ama ben derdimi başkanla bire bir çözmek istedim hep. Kapıdan çıktıktan sonra, sosyal medya, internetten öğrenmek istemedim. Velev ki aramızda iletişim problemleri var. Problem olmayan ilişki yoktur hayatta. Herkesin problemi olur. Biz bütün bunlara rağmen yine karşılıklı olarak oturur konuşur yolları ayırırdık. Ben de başarılar diler, çıkardım.
Canaydın’la yaşadığı anektot
Aklıma anektot geldi, paylaşayım. İkinci gidişimde Allah rahmet eylesin Canaydın’a ayrılmak istediğimi söyledim. Başkanım “Bunu açıklayamam”, ben de “Ben açıklarım” dedi. Ben orada bulunamam. Turgay Vardar basın odasına gittik. Ben başkanımın yanında bunu açıkladım. Kendi koluma girip kendi arabaya bindirdik. Tam 10 sana geçmiş. Hiçbir yerde duydunuz mu? Televizyon kanalımızda hayal mahsulü bir anlaşmanın haberlerini veren, evime bildirimde bulunmak için noter gönderen bir anlayış, benim 40 yıldır Galatasaray’da gördüğüm bir uygulama değildir. Bu benim hayatım boyunca rastladığım bir şey değildir. Galatasaray Kulübü bu değildir. Bu G.Saray’da yaşamadığım davranış biçimidir. Dilerim kimse bir daha bunu yaşamaz. Bunu yaşatmak Galatasaray’a yakışmaz.
Bana yaşatılanlardan dolayı bazılarına hakkımı helal etmiyorum
Eleman meselesi, yönetim değişikliği, Albayrak ve Dürüst’ün ayrılıkları, aylar öncesinden başlayan yeni hoca isimleri, bırakın kutlamayı yaşananlardan sonra geçmiş olsun denilecek bir yerde sadece futbolcuların kutlanması, emeği geçen hiçbir insanın kutlanmaması, daha neler neler… Liste çok uzar. Bunların yaşayan biri benim yerimde olsa istifa ederdi. 4. yıldızı takmadan gitmem dedikçe her şeyin şiddeti arttı. Antalyaspor maçından sonra “Net bir şekilde göndermek isteseler de direneceğimden şüphe duyulmasın” diye konuşmuştum. Galatasaray Kulübü’nde bana yaşatılanlardan dolayı bazılarına hakkımı helal etmiyorum. Bu süreç içerisinde beni tanıyan, beni her türlü platformda destekleyen herkese sonsuz teşekkür ediyorum.
– Milli Takım için TFF ile sözleşme imzalayacak mısınız?
– Ben Mayıs ayına kadar ücretsiz, Milli Takım’ın son 4 maçında bulunmak adına çalıştım. Henüz yaşananların etkisi geçmeden bir şey yapmam sözkonusu olabilir mi?
– 12 Nisan’da TFF ile anlaştığınız söyleniyor?
– Böyle bir şey yok. Bunu dile getirenler ispat etmek zorundadır. Arkadaşlar yine Antalyaspor maçında ve Beşiktaş maçının devre arasında 4. yıldızı takmadan gitmeyeceğimi ifade ettim. 12 Nisan’la hiç bağdaşmıyor. Ben görevdeyken Galatasaray’ın görüştüğü teknik adamlar vardı.
– Demirören’in evine gitmeniz, süreci paylaşabilir misin?
– Bu süreç etik olarak her şeye dikkat ettiğim bir süreçtir. Tüm dengeleri gözettim. Hassas davrandığım bir süreç oldu. Ben Sayın Demirören’e sayın Aysal’dan izin almadan gelmem dedim. Sayın Demirören sayın Aysal’dan izin aldı. Ben bundan sonra gittim. Kahvaltıda sadece başkan yoktu, birkaç yönetici daha vardı. Tam teklif geldiği sırada, “Sayın başkanım Sayın Aysal’dan teklif için izin alın” dedim. O da sayın Aysal’ı aradı ve bana “Sayın Aysal görüşmemize izin verdi” dedi. Bu ikinci telefon görüşmesi. Ben bana getirdiğiniz teklifi Aysal’la paylaşacağım dedim ve çıktım. Ücret kabul etmediğimi, bu paranın hayır kurumuna verilmesini talep ettim.
Benim yanımdan telefon açarak kendisiyle görüştü Florya’dan bu da üçüncü telefon. Bunların hepsini sayın Aysal’ın oluruyla, izin vermesiyle yaptık. Sayın Aysal’ın ikinci konuşmada, basına yansıdığı için beni çok yaraladığı için bu konuda iki kelime etmek istiyorum. Sayın Demirören “Hocamıza izin veriyor musunuz” diye sorduğunda, sayın Aysal “Ne demek isterseniz ocak ayında verelim, ama önceden haber verin” karşılığını verdi. Ne kadar istekli ve emin…
Ben etik değerlere ve usule aykırı hiçbir şey yapmadım. Geçelim imza törenine; teklifin geldiği ilk andan itibaren izinsiz, onaysız bir adım atmamıştım. Süs imzaydı o. Sayın Demirören basın toplantısında imza atılan kağıdı gösterdi. Koskoca G.Saray Kulübü, kendi hocasına güvenmek yerine o kağıdın peşine düştü. Daha uğradığım haksızlığı nasıl ifade edeyim?
– Milli Takım’dan teklifi TFF’den daha yüksek bir yerden bir aldınız?
– Sayın Başbakan’la bilginiz dahilinizde zaman zaman Türk futbolu için konuşuruz. Bu konuda sohbetlerimiz olurdu. Sayın Başbakan’ın elimi taşın altına sokmamı istediğini biliyorum. Ne zaman Milli Takım’da o süs imzasını attık, birdenbire olaylar başka bir hal almaya başladı. Yönetim kurulunun sözleşme uzatma kararını kulübün internet sitesinden öğrendim. Resmi site benim G.Saray’la 2 yıllık sözleşme imzaladığımı yazdı. Sonra değiştirildi. 10 gün içinde bana getirilen bir sözleşme var mı? Bu konuda bir bilgi var mı? Bence sebebi camia ve taraftar baskısıydı. Benim durumumda olsa ne hissedersiniz? Empati yapın. Her şeye göz yummuşsunuz. Basına gönderilen SMS’lere, kapalı kapılar ardında söylenenlere, başka hocaların ismine, resmine… Çok samimi söylüyorum. Rahmetliler (Metin Oktay, Ali Sami Yen) bile bunları yaşasaydı, isyan ederdi.
Ben imzayı 1974’te attım. Üstünde ne var diye bakmadım. Sayın Dürüst, sayın Aysal ve ben 3 senelik mukavele imzaladık. Göreve geldik. Aynı akşam evime gönderilen bir yönetici kendisi de sıkılarak “Başkan mukaveleyi her yıl başarılı olmak kaydıyla 1’er senelik sözleşme haline dönüştürdü” dedi. Sözleşme problemi ilk günden beri vardı. Ama çıkıp söylemedim. Birinci günde haysiyeti kırılan varsa o da benim. Galatasaray’a olan bağlılığımdan dolayı bununla ilgili bir şey söylemedim. Başkan aradı, aramadı, konsantrasyonu vardı, yoktu mesele bu değil. Zaten istenmeyen bir sorun vardı. Buna bir kılıf bulunmaya çalışıyordu. Olaylar böyle başladı.
Sadece alınmak istenen bir karar vardı. Bu kararı haklı göstermek için nedenler sıralanıyor. Kimse benimle çalışmak zorunda değil. Bunun için sebep yaratmaya çalışmak, hak etmediğim iddiaları servis etmek yakışmıyor. SMS kayıtlarının bir gazeteciye servis edilmesi haysiyet kırıcı. Alnının akıyla şampiyonluk yaşatmış, bu başarıları elde etmiş hocanızı değerlerinden vurmaya çalışmak haysiyet kırıcı. Biz de telefon kayıtlarını mı açalım. Bu benim tarzım değil. Bana yakışmaz. Galatasaraylılığa da yakışmaz.
Konsantrasyonumu kaybetti” demesi çok ağrıma gitti. Aşkolsun, hatta yazıklar olsun. Derbiyi kazanmış, namağlup bir takım bıraktım. Yani ilk maçlarda alınan skorlar üzerinden mi beni yargılayacaksınız? Benim emeğimi böyle mi sorgulayacaksınız? Yani başarı varsa varsın, yoksa yoksun… Ne diyeyim yazık. O zaman Şampiyonlar Ligi’ni hatırlatayım. 3 maçta 1 puan, 6 maçta 10 puan… Şampiyonluk gecesinde de telefonumu kapattım. Real Madrid karşısında ilk 33 dakika muhteşem oynamış, hiç pozisyon vermemiş bir takım. Yaşananlardan sonra travma geçirmişim. Real Madrid sonrası çok üzgün olamaz mıyım? Kendi aileme de telefonumu kapattım. Evime de gelmedim.