Avrupa Şampiyonası’nın heyecanıyla dolup taştığımız şu günlerde bir güzel insanı, deyim yerindeyse “Adam gibi bir adamı” uğurladık ülkemizden.
Uğurladık dediğime bakmayın siz. Gönderdik demek daha doğrusu. Zira, tercüman Samet Güzel’den başka kimsecikler yoktu yanında.
Zico ile tanışmamız, 2005/2006 sezonunda Gerets’li Galatasaray’ın şok yaşatan şampiyonluğu sayesinde olmuştu. Denizli’de kaçan şampiyonluk sonunda Daum’un Almanya bileti kesilirken, bir yandan da Başkan Aziz Yıldırım’ın “görevi bırakıyorum, bıraktım, vazgeçtim bırakmıyorum” replikleriyle bizlere oynadığı o meşhur “çok perdelik” oyununu izlemiştik.
Hakikaten Başkan Yıldırım’ın performansı harikaydı o oyunda. Sağlık sebepleri, göz yaşartan ayrılık sahneleri vs. vs…
Bugün bile birçok Fenerbahçeli dostumuz “Galatasaray’ın başarısını gölgelemek için” yapılan bu manevrayı öve öve bitiremiyor. Oysa Sayın Yıldırım’ın o günlerde yaptığı “Reformlarımı devam ettirebilecek bir aday göremediğim için döndüm” açıklaması, Fenerbahçeliler adına daha önemli bir mesaj olmalıydı. Herneyse… Zaten, spor basını da bu demeci gerektiği şekliyle tartışmamıştı.
İşte böyle gel-gitler arasında hoş geldin dedik Arthur Antunes Coimbra’ya. O, birçok Brezilyalıya nazaran kısa sayılabilecek gerçek ismiyle pek anımsanmasa da, belleklerin asla unutmayacağı Zico’ydu.
Futbolculuğunun son demlerinde gittiği Japonya’dan yıllar sonra ülkemize geldiğinde, beraberinde sayısız başarıları da getirmişti.
Üç Dünya Kupası gören, bir kez Yılın Futbolcusu seçilen, Brezilyada Spor Bakanlığı yapan ve Japonya’yı Dünya Kupası Finallerine taşıyan adam artık Türkiye’deydi.
Ama gelin görün ki; sözleşmesini imzaladığı gün, Türkiye’nin lokomotif gazetelerinin manşetlerini “Ri-Zico” başlıkları süslemişti. Kim bilir aklından o an neler geçirmişti Zico? Belki de utanmasa “Ben buraya gelmeden evvel Asya’da en değerli Teknik Direktör seçildim” diye haykıracaktı!
Neredeyse sezon başlarken gelmesine rağmen, takımına olan inancını her seferinde tekrarlayan Zico, yumuşak tavırları ve oyuncularını koruyan yapısıyla kısa sürede kendini sevdirmesini bildi.
Kazandığı her maçtan sonra kendisi için “Stajyer hoca” benzetmesi yapan medyaya bile hiçbir zaman kırıcı olmadı. Bu kadar parlak bir kariyerle, böylesine beyefendi olmak, başka kime bu denli yakışırdı ki?
O’na yapılan her türlü saygısızlığa rağmen, sezon sonunda şampiyon takımın hocası olarak yaptığı ilk basın toplantısında “Takımıma teşekkür ediyorum” diyen kişi yine Zico’ydu.
Başarılı bir çalıştırıcıda olması gereken her şey vardı Brezilyalı futbol idolünde. Ama beni en çok etkileyen tarafı sakinliği ve saygı dolu duruşuydu.
Bir sonraki sezonda, bu kez hem lig, hem de Avrupa başarısı istiyordu kulübü O’ndan. Fenerbahçelilere sıfır çekilen Şampiyonlar Ligi maceralarından sonra Çeyrek Final görmenin sevincini yaşatırken, O, Final’i kaçırmanın üzüntüsünü yaşıyordu.
Şampiyonluğu Galatasaray’a kaptırmanın dışında hiçbir eksiği olmayan Zico’nun Türkiye macerasının kısa özeti budur.
Aziz Yıldırım’ın faturayı O’na kesmesi, aslında pek de yabancı olmadığımız bir durum. Geçmişte başarısız diye gönderilen Löw ve Hidding’i bugün Avrupa Şampiyonası’nın zirvesindeki takımlarda görüyorsak, işte asıl bu hastalığı incelemeliyiz! Bir gün Zico’da karşımıza böyle çıktığında “nerede hata yaptık?” dememek için bu ayrılığı bir de bu açıdan eleştirmek istedim.
Zico, isteseydi Fenerbahçe Kulübünde çalışmaya devam edebilirdi. Ama O, çalışma arkadaşlarını savunmayı tercih etti ve sırf bu yüzden iyileştirilmiş, yüklü bir maaşı reddetti.
Türkiye’de kaldığı iki yıl boyunca bir şampiyonluk ve bir ikincilik gören, Şampiyonlar Ligi’nde ise Çeyrek Final’e ulaşan bir teknik adamın da bu kadar lüksü olsa gerek.
Giderken dahi kimseyi incitmedi. İsmindeki Antunes’e olan benzerlikten mi, yoksa Fenerbahçe seyircisine olan saygısından mı bilinmez, sadece Antu.com’a verdiği demeçle çekip gitti aramızdan.
O’na “Hoşçakal beyaz Pele” demiyorum. Çünkü asla bu benzetmeden mutlu olmamıştı yaşamında. O’na Fenerbahçe seyircisinin açtığı pankart gibi sesleniyorum.
Pelé is black Zico (Pele, siyah Zico’dur).
Adios Zico…
Sayın Erkut Tekin’e ve Tekin’in yazılarını Futbolistan.net ile paylaşan Birgün Gazetesine teşekkür ederiz.